Herşey sende gizli. Herşey sende gizli. Herşey sende gizli. Herşey sende gizli.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Unutmak

"İyilik, alçakgönüllülük, merhamet, onur ve sevgiyle dolu bir kalple doğmuş olduğuma inanırım. Çünkü her zaman bunlarla yaşadım ve varoldum. Böyle tekil sözcüklerle ifade edildiği zaman iyilik de, merhamet de, sevgi de basmakalıp görünüyor ama herbirinin içeriği çok zengin ve üstelik insanın gözlerinden belli oluyorlar. Kendi gözlerimle karşılaştığım hiçbir an tedirginlik duymadım, bakışlarımın ardındaki karanlıkta başka birinin yaşadığı hissine kapılmadım. Bu yüzden de kalbimin özünü hoşnutlukla korumaya çalıştım."
İnci Aral, Unutmak, s.172

1 Mayıs 2010 Cumartesi

1 MAYIS


Beşyüzbin emekçi vardı, Taksim Meydanı'na girdi....

Yemyeşilim bugün coşkudan...

2 Nisan 2010 Cuma

TEKEL'den Yanıt

SORU :
Siz niye geldiklerini anladınız mı ve gelenler kimlerdir bunlara da baktınız mı?




30 Mart 2010 Salı

Gökkuşağı Masalı


Bizlere küçükken anlatılan bir masal vardır. Gökkuşağının altından geçersen, cinsiyet değiştirirmişsin. Kızlar erkek olurmuş, erkekler kız. Çocuk aklıyla inanırsın buna. Gökyüzünde beliren gökkuşağını görünce, sadece görüntünün güzelliğine hayran kalmayız o yüzden. Hep bu masal gelir aklımıza. Çünkü öyle muhteşem bir tablodur ki çizilen, mutlaka bir sihir olmalıdır ardında. Çocuk gözüyle görürüz gökkuşağını ve çocuk kalbiyle seviniriz hep. Bugün işten eve gelip, yağmurun kokusuyla açık cama yaklaştığımda; doğanın bu renkli armağanıyla karşılaştım. Bir bakışın kapsayamayacağı genişlikte, görmek için yüzümü kuzeyden güneye yarım daire kadar çevirmemi gerektiren büyüklükte bir gökkuşağı vardı karşımda. Uzun uzun seyrettim, içimde yağmurun kokusuyla.

27 Mart 2010 Cumartesi

Ankara Sokaklarında Baharı Karşılama


Baharı karşıladım bugün. Güneşi içimde hissederek, Ankara'nın sokaklarını adımladım 9 yaşındaki yeğenimle. Yüksel caddesi, Sakarya, Kolej, Kurtuluş Parkı... Yürüdük durduk. Alışveriş merkezlerinin karanlığından, sokakların neşesine kavuştuk baharla beraber. Heryer cıvıl cıvıl insan. "Melih Gökçek, elini cebimden çek" sloganıyla ulaşım zammına karşı yürüyenler, Tiyatro Festivali kapsamında gösteri sergileyen sokak tiyatrocuları, darbuka çalıp oynayan Roman çocuklar, kulakların pasını silen sokak müzisyenleri ve gezen, dolaşan, öpüşen insanlarla canlanmıştı tüm sokaklar. İnsanı, evinin kocaman bahçesinde dolaşır gibi sıcacık hissettiren Ankara sokakları. Nefes alan, yaşayan sokaklarım benim. Ankara'nın sokakları ve yeğenimin gülen gözleriyle karşıladım baharı. Yüreğimdeki yorgunluğu attım, hafifledim. Mülkiyelilerin bahçesinde içtiğim birayla cila çekip üzerine, evime döndüm. Mutlu, dinlenmiş...

24 Mart 2010 Çarşamba

"Yeşil Bir Kuş"a Methiye

Bana, acıyan yerimi gösterir bu şiir.
İnsanın bazen canı acır ama acıyan yerini bulamaz.
Bulamayınca, elini üstüne koyamaz.

Yeşil Bir Kuş


Yeşil bir kuştum bir zamanlar
Nasıl bir yeşil biber yeşili
Şimşekli göklerde uçardım
Sadece rüzgarla ilgili

Anlarsa halimden kuşlar anlar
Artık uçamamaktan kederli
Sıcak denizlerde bıraktığım
Umutsuzluktan handiyse deli

Ömründe bir kere olsun uçanlar
Bir daha yeryüzüne dönmemeli
Ya güneş yakmalı ya yıldırım
Ya sıcak yağmurlarda erimeli

Kuşları boşlukta bir hiç sayanlar
Hiçten fazla mıdırlar çok şüpheli
Bulutlardan şöyle bir göz atarım
Yer benek benek onlarla kirli

Atilla İlhan


23 Mart 2010 Salı

İşte Benim Hayatım (1) - Tanışma

Açılan kapıdan içeri girdi. Bu evi gösteren ışığı izlemeye devam etti. Işığın rehberliğinde kendisini bekleyen odayı buldu, içeri girdi. O kadar sıcak bir “hoş geldin” ile karşılanmıştı ki, hiç yabancılık çekmedi. Zaten bildiği, tanıdığı bir yerde olduğunu hissetti. Hemen sırtındaki yükü yere indirdi. Yorulmuştu, yükten kurtulmak iyi geldi. Odaya yerleşmeyi düşündü ama odada sımsıcak gözüken bir yatak ve duvara gömülmüş bir ekrandan başka bir şey yoktu. Gene de eğilip yükünden bir parça aldı. O anda duvarda tam da o parçaya uygun bir raf belirdi. İnanamadı, yanına yaklaştı rafın. Sonra elindekini rafa yerleştirdi. Aynı umut ve heyecanla bir parça daha aldı, sonra bir parça daha. Her parça ile birlikte yeni raflar, dolaplar, çekmeceler, kutular belirdi odada. Teker teker yerleştirdi her şeyini. Yerini bulan her parça ile hafifledi. Evin onu böylesine içine almasının mutluluğuyla dinlendi. Yavaşça yatağa uzandı, sımsıcak uyudu.

Sabah Sıkıntısı

kalktım, gözümü açmadan banyodayım. el yordamıyla buluyorum musluğu, sular akıyor yüzümden aşağı. aynada aynı yorgun ifade. yatılan saatten, uyunan süreden bağımsız yorgunluk. kalkmak ve işe gitmek zorunluluğunun yorgunluğu. halbuki hayat nice güzel kalkmalar ve gitmeler barındırıyor. ama şimdi bana hepsi uzak. giyinip, merdivenleri inip, bir canavar gibi tıslayarak gelen ve beni yutan servise bineceğim, işe gideceğim. aklımda hep başka yollar...




15 Mart 2010 Pazartesi

Gitme Kal




Nice acıları aklına getir
Bunca yoksulluğu aklına getir
"Gitme Kal" var yok dinlemez bir çocuk isteğidir
Gitme kal aklına getir

Kıraç mı kıraç toprakların üstüne
Güneşler açar yağmurlar kesilince
Çırılçıplak kayada yeşerir incir ağacı
Dağların kuytusunda bir uslu çiçek
Dağıtır mavisini kendi kendine
Gitme beraberlik içinde
Nasıl sevinirdik aklına getir

Herşeyi herşeyi aklına getir
Gece yarılarını aklına getir
Söylediklerini aklına getir
Sinsi yağmurlar yağıyordu
Soğuktu
Yaktığımız ateşi aklına getir

Nelerden geçiyorsun aklına getir
Gitme dünyamızın heryerinde
Yorgun eller gülleri derleyince
Ellerin sevincini aklına getir
Güllerin sevincini aklına getir

Ne çok severdik seni aklına getir

ARİF DAMAR

Muz Sesleri ve Venezüella-2

"Muz Sesleri ve Venezüella" başlıklı yazıma, cumartesi günü Ece Temelkuran gazetedeki köşesinden yanıt verdi;

Bir süredir "Muz Sesleri"nin peşinden mecnun oldum. Şehir şehir... Bana sorarsanız bir yazar için fazla ortalıklarda göründüm. Muhtemeldir ki bana benzeyen okurları tedirgin eden bir görünme/konuşma/soru cevaplama süreci yaşandı. İtiraf edeyim, şahsen hakkında çok şey söylenen, kalabalıkların hücum ettiği kitaplardan uzak dururum. O gürültü, kitapla aramdaki mahrem ilişkiyi yağmalar. Çoktan ele geçirilmiş bir ülkeyi keşfetmenin ne anlamı var ki? Daha da fenası, çoktan "turistikleşmiş" bir memlekette paketlenip pazarlanmamış bir an, bir mekan bulmak mümkün müdür? Böyle düşünürüm. Üstelik "popülerlik" denen o plastikleştiren sürece giren yazarla artık insani bağım kopar. Yazar artık benden uzaklaşmış, başka bir gezegene gitmiştir. Benim gibi düşünen okurdan, artık sona erdirdiğim bu "muz gürültüsünden" dolayı özür dilerim...

Ece Temelkuran, HaberTürk, 13 Mart 2010

14 Mart 2010 Pazar

Dumanlı Hava Sahası


Üç gün önce bir yıl daha devirdim, tam 37 yıl.

Ne kadar uyabilirim bilmiyorum ama bir karar aldım. 18 yıllık yoldaşımdan ayrıldım yeni yaşımla beraber. "SİGARAYI BIRAKTIM".......... demeye de dilim varmıyor ama; bırakmayı deniyorum diyelim, daha kolayı.

Her anıma eşlik eden bu can yoldaşı, canımdan yemeye başlamıştı artık. Zor çıkılan merdivenler, ciğer ve boğaz ağrıları, öksürükler. Ve doktorların "eee, bi zahmet bırakın artık" telkinleri. Ben de yeni yaşımla beraber, bu işe soyundum. Uzun yıllar sigara içip de, bırakmayı denememişseniz, şu an yaşadıklarımı anlayamazsınız. Her an eksiksinizdir. Pek çok şey yarım kalır sanki. Yenilen yemek de, içilen çay da. En çok da sohbetler eksilir sanki.


Sigara içmek, "zararlı ve bağımlılık yapıcı madde kullanmak" demek değildir sadece. İçen bilir, efkarını dumanla birlikte gökyüzüne savurmaktır. "Son bir sigara içip, öyle kalkalım"dır. Yemeğin tadı tuzu, çayın şekeridir. Biranın mezesi, rakının demidir. Kahveninse tek anlamı. Sinemanın 10 dakika arasıdır. "Sigara yakalım da, otobüs gelsin"dir. Kafayı aydınlatan dumanlı hava sahasıdır. Yazı yazarken, klavyedeki kül; okurken, yanmış izmarittir. Pek çok şey "sigaradan önce" veya "sigaradan sonra" yapılır... İşte bu yüzden eksik kalır sigarayı bırakan. Sigaranın yerini alacak hiçbir şey yoktur, sadece unutulmaya çalışılır sigara. Vücudumun verdiği sinyaller doğrultusunda başladığım bu yolculukta hadi bana kolay gelsin....


3 Mart 2010 Çarşamba

Geçmişten Satırlar -1- VİCDAN


"Vicdan", azap için bir aracı olduğunda sağlıksızdır. Yapılan hatalar veya benzeri bir sakatlık, vicdanı acıtır; azap olur. Halbuki vicdan insanoğlunun en güzel duygusudur bence. Vicdanı, yapılan hatalarda azap çekmek için değil de, "doğru" yaşamak için kullandığında "insan" oluyorsun işte.

Vicdan sahibi hiçkimse, haketmeyen bir insanın canını yakmaz; haketmeyen bir insanı mutlu etmez. Mutluluk torbasından hakkaniyetli bir dağıtım yapması gerektiğini bilir. Vicdan sahibi insan, kimse bilmeden yapar heşeyi. Kendi için doğru yaşar. Yalan, hataları gizler. Gize ihtiyaç duymaz vicdan sahibi insan, çünkü gerçek vicdan insanın kendine dönüktür. İnsanın ise kendisinden gizi olmaz. Vicdan insanın yol haritasını çizer. Doğru karar vermesini, doğru yolu seçmesini sağlar. Savrulmayı önler, hataya izin vermez. Aklı ve yüreği birlikte tutar. Kendi için doğru yaşamayı sağlayan vicdan, herkes için doğruyu yaratır. Kimseye eksik vermez, kimseden fazla almaz, kimseye zarar vermez. Vicdan sahibi insan kimseyi üzmez diye birşey yoktur. Doğru, yanlış insanları üzer. Bu yüzden zordur, vicdanı güçlü insanın yaşaması.

Ankara, 23.07.2008

Muz Sesleri ve Venezüella


..Kadınları çoğu zaman anlamıyorum Filipina. Onlara öyle şeyler yapıyoruz ki, niye hala bizi sevdiklerine, koyunlarına aldıklarına her gün şaşıyorum. Sanırım her seferinde yaralı bir köpek gibi bakmayı başarabildiğimiz için. Çünkü kadınlar şefkat göstermezlerse ölürler. Sanırım bu yüzden bizi her seferinde geri alıyorlar. Eğer bizi sevmeleri bizimle ilgili bir şey olsaydı, çoktan topluca göç etmiş olurlardı bu topraklardan...

Ece Temelkuran, Muz Sesleri, s.90


Muz Sesleri'ni okuyorum. En çok okunan kitap istatistiklerine bir kişi daha eklemek için değil ama. "Biz burada devrim yapıyoruz sinyorita" kitabı ile bana Venezüella'yı, Venezüella'dan anlattığı için okuyorum Ece Temelkuran'ı. Kapağında Bolivar'ın resmi olan kitap, "Devrimin selamı var" isimli bölümle başlar...

25 Şubat 2010 Perşembe




Yazmalı diyorum kendi kendime. Ama o kadar çok anlatıyorum, o kadar çok tanıklıklar yaratıyorum ki hayatımda; yazamıyorum. Karar verdim; daha az anlatıp, daha çok yazacağım.